Zekeriya Ünal’dan ilk öyküler: ‘Muzaffer'in Ölüm Uykusu’

Tıp literatüründe Osteogenesis Imperfekta olarak geçen, Türkçede Cam Kemik Hastalığı olarak
adlandırılan genetik bir rahatsızlıkla 1988 yılında dünyaya gelen Adanalı yazar Zekeriya Ünal, 2011-2019
yılları arasında kaleme aldığı öykülerini ‘Muzaffer’in Ölüm Uykusu’ adlı kitapta bir araya getirdi.
Karahan Kitabevi etiketiyle raflardaki yerini alan ‘Muzaffer’in Ölüm Uykusu’ adlı eser on yedi öyküden
oluşurken gerçekle hayal arasında gidip gelen her bir hikâyesiyle okuyucusunu bir illüzyon atmosferinin
içine davet ediyor.
‘KAHRAMANLARIMIN HEP BİR DERDİ VAR’
Kitabındaki öykülerinde fantastik kurgunun alt türlerinden şehir fantezisinin bir örneğini sunduğunu
belirten Zekeriya Ünal, “Hikâyelerim genelde şehirde, modern zamanda başlıyor, fantastik ögelerin işin
içine girmesiyle ayakları yavaşça yerden kesiliyor. Kitapta az da olsa bilimkurgu türünde öykülerim de
var. Kahramanlarımın hep bir derdi, hep bir yarım kalmışlık duygusu var. Bu sorunları çözmek için de
harekete geçip A noktasından B noktasına doğru ilerliyorlar. Bazen, birdenbire karşılarına bir engel
çıkıyor ve onu geçmek için kendileriyle yüzleşiyorlar. Onların hikâyelerini okurken toplum, dünya ve
insanlık hakkındaki fikirlerini, hayat görüşlerini de öğreniyoruz” diyor.
Editörlüğünü gazeteci Başar Şeker’in üstlendiği ‘Muzaffer’in Ölüm Uykusu’ kitabının önsözünü
Türkiye’nin önde gelen ortopedistlerinden ve Hürriyet Çukurova’nın köşe yazarlarından Prof. Dr. Emre
Toğrul kaleme alırken kapak tasarımını ise illüstratör Efecan Sezer yaptı.
Zekeriya Ünal’ın ‘Muzaffer’in Ölüm Uykusu’ adlı eserine Karahan Kitabevi şubelerinden ve kitap satılan
internet sitelerinden ulaşılabilir.
ZEKERİYA ÜNAL KİMDİR?
‘Muzaffer’in Ölüm Uykusu’ adlı eserin yazarı Zekeriya Ünal, kitabının girişinde kendini şöyle anlatıyor:
“29 Ocak 1988 tarihinde, soğuk bir kış akşamında dünyaya geldim. Ağzımdan ilk çıkan sözcük, çoğu
bebek gibi ‘Inga’ oldu. Sözcüklerle yolculuğum işte böyle başladı. Tıp literatüründe adı ‘Osteogenesis
Imperfecta’ olan ve Türkçede ‘Cam Kemik Hastalığı’ denen bir genetik rahatsızlıkla doğdum. Anne ve
babama söylenene göre bu hastalık, on milyon bebekten sadece birinde görülüyordu. Büyümem, uzun süre
yaşamam imkânsızdı. Bu hastalığa sahip olan insanların kemikleri çok çabuk kırılıyor, vücutları
gelişemiyordu. Bende de öyle oldu. Bebekliğim ve çocukluğum boyunca pek çok kırık yaşadım.
Ameliyatlar geçirdim. Yaşamımın bu bölümü doktorlar, sargı bezleri ve kaynayan kemiklerle geçti. Dört
yaşımda, bisküvi paketinin üstündeki ‘Cici Bebe’ yazısını heceleyerek okumayı söktüm. Hayatımı iyi
yönde değiştiren de bu oldu. Hastalığım sebebiyle okula kabul edilmedim, şimdi düşünüyorum da iyi ki
okula gitmemişim. Eve gelen özel öğretmenler ve örgün öğretimle yıldızım hiç barışmadı. Ama tam bir
kitap kurdu olan annem sayesinde kitaplar ve dergilerle tanıştım. Okudukça daha fazlasını istiyordum.

Daha çok bilgi… Diyebilirim ki yaşamakla ilgili pek çok temel meseleyi kitaplardan ve edebiyattan
öğrendim.”