Teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte hukuk sistemi de bu değişime ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Yapay zekâ, artık yalnızca bilim kurgu filmlerinde rastladığımız bir olgu olmaktan çıkıp hayatın her alanına nüfuz etmiş, hatta hukuki tartışmaların merkezine yerleşmiştir. Yapay zekâ destekli araçlar, sanat eserleri, hukuk belgeleri ve hatta mahkeme kararları, hukukçular için yeni sorumluluk ve düzenleme alanları doğurmaktadır. Peki, yapay zekânın hukuk sistemine etkisi nedir ve bu yeni dünyada sorumluluk kimde olacaktır?
1. Yapay Zekâ Kaynaklı Zarar ve Hukuki Sorumluluk
Günümüzde yapay zekâ destekli otonom araçlar, insansız hava araçları ve hatta hukuki danışmanlık hizmetleri sunan yazılımlar yaygınlaşmıştır. Ancak bu sistemlerin yanlış kararlar vermesi veya zarara sebebiyet vermesi durumunda hukuki sorumluluk kime ait olacaktır?
Mevcut hukuki düzenlemeler çerçevesinde, genel sorumluluk ilkeleri kapsamında zararın kaynağını belirlemek temel esastır. Türk Borçlar Kanunu’na (TBK) göre, bir zararın tazmini için kusur ve illiyet bağı aranır. Ancak yapay zekâ otonom bir şekilde karar verebildiğinden, kusurun tespiti oldukça karmaşık hale gelmektedir. Hukuki yaklaşımlar şu şekilde şekillenmektedir:
Üretici ve Geliştirici Sorumluluğu: Yapay zekânın hatalı bir karar vermesi durumunda, sistemin üreticisi veya yazılım geliştiricisi, ürün sorumluluğu kapsamında müteselsilen sorumlu tutulabilir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve TBK’nın haksız fiil hükümleri çerçevesinde, üretici hatalı ürün veya yazılımdan doğrudan sorumlu olabilir.
Kullanıcı Sorumluluğu: Yapay zekânın kullanım sürecinde, kullanıcının sistem üzerindeki denetim gücü ve etkisi önem arz eder. Kullanıcı, özen yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde kusurlu addedilebilir.
Bağımsız Yapay Zekâ Modeli: Yapay zekânın tamamen bağımsız karar alması durumunda, tüzel kişilik statüsü verilerek sorumluluğun doğrudan yapay zekâya yüklenmesi gündeme gelebilir. Ancak mevcut hukuk sistemleri, yalnızca gerçek ve tüzel kişilere hak ve sorumluluk atfetmektedir.
2. Veri Güvenliği ve Kişisel Verilerin Korunması
Yapay zekâ, kullanıcıların davranışlarını analiz ederek kişisel verileri işleyip karar mekanizmalarını şekillendirmektedir. Bu noktada, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ve Avrupa Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi mevzuatlar, yapay zekâ destekli veri işleme süreçlerine sınırlamalar getirmektedir.
Yapay zekâ sistemleri, bireylerin özel hayatına dair hassas bilgileri işleyerek öngörülemeyen riskler yaratmaktadır. Özellikle “profilleme” yoluyla kişisel verilerin otomatik karar mekanizmalarına dahil edilmesi, ayrımcılığa ve bireysel hak ihlallerine yol açabilir. Bu kapsamda, KVKK’nın 11. maddesi, kişilerin kendileriyle ilgili veri işleme süreçleri hakkında bilgi edinme ve otomatik sistemlere karşı itiraz etme hakkını güvence altına almaktadır. Ancak yapay zekâ sistemlerinin giderek gelişmesiyle, bu düzenlemelerin güncellenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
3. Fikri Mülkiyet Hukuku: Yapay Zekâ Tarafından Üretilen Eserler
Fikri mülkiyet hukuku açısından en büyük tartışmalardan biri, yapay zekâ tarafından üretilen eserlerin sahibinin kim olacağı konusudur. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) uyarınca, eser sahibinin insan olması gerekmektedir. Ancak günümüzde yapay zekâ, müzik besteleyebilen, resim çizebilen ve roman yazabilen bir seviyeye ulaşmıştır.
Bu durumda, yapay zekâ tarafından üretilen eserler üzerinde hak sahipliği nasıl belirlenecektir?
Mevcut hukuki düzenlemelere göre, yapay zekâ bir eser ürettiğinde, bu eserin fikri mülkiyet hakları, sistemi geliştiren veya yapay zekâyı eğiten kişiye ait olacaktır.
Ancak yapay zekâ sistemleri giderek bağımsız kararlar aldığında, doğrudan yapay zekâya bir hak sahipliği tanınıp tanınamayacağı tartışmalıdır.
Dünya genelinde farklı yaklaşımlar benimsenmektedir. Örneğin, ABD’de eser sahibinin mutlaka insan olması gerektiği yönünde kararlar alınmışken, Birleşik Krallık’ta yapay zekâ tarafından üretilen eserlerin haklarının, sistemi geliştiren kişi veya şirkete ait olabileceği öngörülmektedir. Türkiye’de de bu konuda mevzuat güncellenmediğinden, mevcut yasalar çerçevesinde yorum yapılmaktadır.
4. Yapay Zekânın Hukuki Karar Süreçlerinde Kullanımı
Yapay zekâ, bazı ülkelerde hukuki süreçlerde kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin, Estonya’da küçük çaplı anlaşmazlıklara ilişkin kararları yapay zekâ vermekte, Çin’de ise bazı mahkeme süreçlerinde yapay zekâdan destek alınmaktadır. Ancak yargı kararlarının etik boyutu göz önüne alındığında, yapay zekâ hakimlerin yerine geçebilir mi?
Hukuki Öngörülebilirlik: Yapay zekâ, mevcut içtihatları analiz ederek hızlı ve tutarlı kararlar verebilir.
Tarafsızlık İlkesi: Yapay zekânın insan hatalarına ve önyargılarına kapalı olduğu düşünülse de, eğitildiği veri setlerine bağlı olarak yanlı kararlar verebilir.
Adaletin İnsan Unsuru: Hukukun temel unsurlarından biri olan takdir yetkisi, yapay zekâ için bir sınırlılık teşkil etmektedir. Yargıcın empati ve hukuki yorumu gerektiren alanlarda yapay zekânın eksik kalması mümkündür.
Türk hukukunda henüz bu alanda bir düzenleme bulunmamakta olup, yapay zekânın hukuki karar mekanizmalarındaki yeri, etik ve hukuki açıdan detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.
Sonuç: Yapay Zekâ Hukuku Nereye Gidiyor?
Yapay zekânın hızla gelişmesi, hukuk sistemlerinde köklü değişikliklere yol açmaktadır. Türk hukuku açısından yapay zekâ kaynaklı zararlar, veri güvenliği, fikri mülkiyet hakları ve yargı süreçlerinde yapay zekânın kullanımı gibi konular, gelecekte yasal düzenlemelerin kaçınılmaz hale geleceğini göstermektedir.
Bu süreçte, hukukçuların yapay zekâ teknolojilerini yakından takip etmesi, mevcut hukuki düzenlemeleri güncellemesi ve etik boyutları göz önünde bulundurarak yeni hukuk politikaları geliştirmesi büyük önem taşımaktadır. Yapay zekâ hukukuna dair çalışmaların hızlanması ve bu teknolojinin insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde şekillendirilmesi, gelecekte yaşanabilecek hukuki belirsizliklerin önüne geçilmesini sağlayacaktır.