Günümüz dünyasında, gösteriş ve tüketim kültürü her zamankinden daha baskın hale geldi. İnsanlar, lüks markalar ve şaşalı hayatlarla öz-değerlerini tanımlama arayışına girerken, içsel boşluklarını giderek derinleştiriyorlar. Şeytanın en büyük tuzaklarından biri, insanoğlunu dış görünüş, başarı ve maddiyat üzerinden kandırmak. Bu gösterişin ardında, içsel değerlerimizi unutturan bir boşluk yatıyor; kendimizi tanımamak ve gerçek değerlerimizi kaybetmek.
İnsanoğlunun dikkatini küresel ısınma, kuraklık, kıtlık, hastalıklar ve ölümler gibi felaketlere çekerken, markalar ve tüketim kültürü bize kaliteyi giysilerde, lüks arabalarda, yüksek gelirde ve gösterişli hayatlarda aramamız gerektiğini fısıldıyor. Şaşalı yaşam tarzları, estetik müdahaleler ve birbirine benzeyen insanlar, adeta birer ideal haline getiriliyor. Şan, şöhret, unvan ve tatil gibi başarı ölçütleri, insanların kendi değerlerini belirlemelerine neden oluyor.
Markaların ayaklı panosu olma eğilimi, özgüvensizliğimizi ve içimizdeki değersizlik hissini örtmeye çalışmamızdan kaynaklanıyor. Giyemeyeceğimiz kadar kıyafet almak ve sadece gösterişli olmak amacıyla daha fazlasını satın almak, bu boşluğu doldurma çabasını yansıtıyor. Gelirimizin üstünde harcamalar yapmak, derin bir tatminsizlik duygusunun sonucudur.
İyi okullarda okumak ve iyi semtlerde yaşamak, Allah’ın bir lütfudur. Ancak bu nimetlerin kıymetini bilmek ve imkânı olmayanlara yardım etmek, topluma katkı sağlamak önemlidir. Kibirlenmek yerine, giydiklerimizle ve yaşadıklarımızla kendimizi tanımlamak yerine, içsel değerlerimizi ön plana çıkarmalıyız.
İlim, cehaleti alır; ancak aptallık baki kalır. Ebu Cehil’e bu ismin verilmesi, Allah’tan habersiz biri olduğu içindir. Ne kadar öğrenirsek öğrenelim, bilmediklerimizin farkına varmak gerçek bir idrak gerektirir. Varlığın mesajlarını okuyamadıktan sonra, gerçekten aydınlanmış sayılmayız. Sanal dünyanın cazibesi bizi hayat amacımızdan uzaklaştırabilir.
İnsanlar, kılık kıyafetleriyle karşılanır, ama ilimleriyle uğurlanır. Müsrifliği ve gösterişi bir kenara bırakarak, ailemizle akşam yemeklerinde buluşup, sohbet ederek ve dayanışma içinde, minimalist ve kanaatkâr bir yaşamı şükürle yaşayabiliriz. Bu dünyaya yaşamaya ve kendimizi tanımaya geldik. Peki, gerçek değerlerimizi keşfetmek ve yaşamak için ne zaman harekete geçeceğiz?