Varoluşun Gerçek Amacı: İbn Arabi ve Yunus Emre’den İlhamla Bir Yolculuk
“Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun? Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan. Gerçek yok oluş Allah'la bir olmaktır. Tek hakikat Allah'la bir olur. Aşkla.”
Bu sözler, insanın varlıkla ilgili derin yanılsamalarını düşündürüyor. Muhyiddin İbn Arabi’nin "Vahdet-i Vücud" (varlığın birliği) anlayışı ve Yunus Emre'nin tasavvuf aşkıyla söylediği sözler, hakiki varoluşu arayan insana bir yol gösteriyor. Bizler, maddi dünya içinde var olduğumuzu zannediyoruz. Ancak gerçek anlamda varlığımız, Allah ile bir olduğumuzda ortaya çıkar. Varoluş korkusu, aslında nefsimizin ve benliğimizin sınırlarını aşamamakla ilgilidir. Tasavvufun özü de burada yatar: "Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan." Nefsini aradan çek, çünkü ancak o zaman hakiki varlığa erişebilirsin.
Hakiki Yok Oluş: Fenâ ve Allah'la Bir Olmak
Gerçek yok oluş korkulacak bir şey değil, aksine Allah ile bir olmanın, "fenâ" haline ulaşmanın sonucudur. Fenâ, nefsin yok oluşu ve Allah’ın varlığında erime anlamına gelir. Yunus Emre’nin şu dizesi bu durumu güzel bir şekilde açıklar: "Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni." Burada "ben" dediği nefsidir; Allah’ın aşkı, insanı kendi küçük benliğinden alıp Allah’a teslim eder. İşte gerçek varoluş da budur: İnsan, benliğinden sıyrıldığında Allah’la bir olur. İlahi aşkla bütünleşmek, varoluşun en yüce anlamıdır.
Bilincin Sınırları: Rüya Aleminde Yaşamak
“Bilincimiz var olduğunu sanıyoruz. Halbuki rüya aleminde yaşıyoruz.” Bu ifade, tasavvufta sıkça vurgulanan "dünya bir hayaldir" anlayışını yansıtır. Dünya hayatı, geçici bir rüyadan ibarettir. Muhyiddin İbn Arabi’ye göre, dünya âlemi, hakikatin bir yansımasıdır ve insan bu rüyadan ancak hakikate uyandığında kurtulabilir. İnsanın bu rüya aleminde kendini arayışı, hakikate ulaşma arzusuyla doludur. "Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyoruz?" soruları da bu arayışın merkezindedir. Tasavvufa göre, insan Allah’tan gelir ve tekrar O’na döner. Hayat bu döngünün bir parçasıdır; gerçek varlık, bu yolculuğun sonundadır.
Dünya Hırsları ve Hakikati Unutmak
“Dünya ve hırslar, aşk ve özgürlükler, makam, ünvan, para, fitne, iftira, gösteriş, görülmek, dinlenilmek, takip edilmek, peşinde insanoğlu.” Ne yazık ki, insanın çoğu zaman peşine düştüğü şeyler bunlar. Dünya hayatının geçici hazları, maddi hırslar, insanı hakiki varoluş amacından uzaklaştırır. Gösteriş, mal, mülk, makam gibi şeyler, insanın ruhunu kör eder ve hakikati görmesini engeller. Bu hırslar, insanı nefsinin esiri yapar ve ilahi aşkı bulmasını zorlaştırır. Oysa Yunus Emre’nin öğrettiği gibi: "Yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü." Dünyanın geçici hevesleriyle vakit kaybetmek yerine, insanın asıl peşinde olması gereken şey varoluş amacıdır.
Peşinde Olunması Gereken Hakikat: Allah’a Dönüş
“Peşinde olunması gereken varoluş amacı olmalı.” İnsan varoluşun anlamını ararken, neyin peşinden gitmesi gerektiğini doğru seçmelidir. Dünya hayatının geçici arzularına kapılmak yerine, asıl amacının Allah’a kavuşmak olduğunu fark etmelidir. Tasavvuf, insanın bu dünyada geçici bir yolcu olduğunu öğretir. Yunus Emre’nin dediği gibi: "Bu dünya bir pencere, her gelen baktı geçti." Asıl hedefimiz, bu geçici dünyada sonsuz olan Allah’a ulaşmak olmalıdır. Bu, hem İbn Arabi’nin felsefesinde hem de Yunus Emre’nin ilahi aşkında en temel hakikattir.
Sonuç
Muhyiddin İbn Arabi ve Yunus Emre’nin öğretileri, insanın kendi varoluşunu anlaması için derin bir yolculuğa çıkmasını öğütler. Bu yolculuk, maddi dünyanın sahte cazibelerinden kurtulup, Allah ile hakiki birliği aramayı gerektirir. Aşkla dolu bir varoluş, insanın en yüksek hedefidir. Bu makalede dile getirilen derin sorular ve cevaplar, insanı kendi nefsinden arındırarak, hakikate bir adım daha yaklaştırır. "Kaldır kendini aradan, ortaya çıksın Yaradan."
Yüreğinizden Öptüm
Reikimelegi Fatma Can