Gündoğdu Yıldırım
Köşe Yazarı
Gündoğdu Yıldırım
 

BEN Mİ ABARTIYORUM

Hangi esnafa bir iş yaptırsan, kiminle bir ticari ilişkiye girsen mutlaka bir sıkıntı ile karşılaşıyorsun. Yaptıkları iş hep eksik ve hileli… İşini doğru dürüst yapan yok… Yapılan işin kalitesini geçtim, işi yapacak kişi; şu kadar tutar diyor, şu kadar ödeyeceksin, diyor; fiyatta anlaşıyorsun, hesap ödemeye gelince iki katı, üç katı para talep ediyor… Olacak iş değil… Kafede, restoranda, lokantada, pastanede kasada hesap ödenmek istendiğinde ödemeniz gereken hesabın üç katı para tabet ediliyor. Hesaba itiraz edildiğinde adisyona fazla yazıldığı ortaya çıkıyor… Bu yazdıklarım münferit denilebilecek olaylar mıdır? Tesadüf müdür... Anlatacak olsam o kadar çok olay ve yaşanmışlık var ki hangi birisini anlatayım. Tabi ki bu anlattıklarım devede kulak… Küçük, basit, sıradan meseleler bunlar… Bir toplum bozulur da bu kadar mı bozulur? Avrupa’da bir iş yapılacağı zaman, “Türk işi mi olsun?” diye sorulurmuş… Ünümüz Avrupa’ya kadar gitmiş, bundan bu anlaşılıyor. Aklım almıyor… Kabul etmek istemiyorum. Biz ne ara bu kadar bozulduk! Osmanlı döneminde esnaflar gelen müşteriye; “Bugün yeteri kadar kazandım, biraz da komşum kazansın!” dermiş. Bu anlatı çok inandırıcı gelmese de o dönemlerde günümüzdeki kadar bir bozulmanın olmadığı aşikâr. Osmanlı durup dururken çökmedi. Son dönemlerde, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmacılık aldı başını gitti. Osmanlının çöküş dönemini yaşıyoruz sanırım. Ülkede toplumsal bozulma ciddi boyutlarda... Nereye giderseniz gidin, kiminle iş yaparsanız yapın mutlaka bir hile hurda işi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Hilesiz, hurdasız, dürüst, hakkaniyet temelinde iş yapan birileri ile karşılaşmanız çok zor. İnsan birilerine iş yaptırmaya korkuyor. İyi insanlar yok değil… Tabii var! Dürüst iş yapana enayi, saf, ahmak gözü ile bakılıyor. Öyle bir noktaya geldik ki dürüst insanların yaptığı işe, “Vardır o işte bir pislik, yoksa o iş böyle olmaz!” deniliyor. Kötülük, iyiliği yenmiş durumda… Kısacası üçkâğıt işi her tarafı sarmış… Kimse, dinen, ahlaken, vicdanen, kalben meseleyi kendi içinde muhakeme yapmıyor. Tutturulmuş bir yol gidiliyor. Öyle zamanlar oluyor ki insan, “Keşke birilerine iş yaptırmak zorunda kalmasam ya da bir hizmet almak zorunda kalmasam” diyor. İnsanoğlu işte… Mecbursun… Birilerine iş yaptırmak ya da hizmet almak zorundasınız. Bu hayatın olmazsa olmazı, birisiyle olmazsa bir başkası ile bir şekli ile bir işiniz mutlaka oluyor… Hizmet almak zorunda kalınıyorsunuz. Yok öyle, “aman ya!” demek… Ne yapacaksın? Her şeyi reddedip tek başına ormanda mı yaşayacaksın? Bu mümkün değil… Yok öyle bir dünya… Toplum çok bozuldu, içinde yaşanmaz hale geldi. Bundan daha kötüye gider mi, bilmiyorum. Ben mi abartıyorum?
Ekleme Tarihi: 22 Mayıs 2024 - Çarşamba
Gündoğdu Yıldırım

BEN Mİ ABARTIYORUM

Hangi esnafa bir iş yaptırsan, kiminle bir ticari ilişkiye girsen mutlaka
bir sıkıntı ile karşılaşıyorsun.
Yaptıkları iş hep eksik ve hileli…
İşini doğru dürüst yapan yok…
Yapılan işin kalitesini geçtim, işi yapacak kişi; şu kadar tutar diyor, şu
kadar ödeyeceksin, diyor; fiyatta anlaşıyorsun, hesap ödemeye
gelince iki katı, üç katı para talep ediyor…
Olacak iş değil…
Kafede, restoranda, lokantada, pastanede kasada hesap ödenmek
istendiğinde ödemeniz gereken hesabın üç katı para tabet ediliyor.
Hesaba itiraz edildiğinde adisyona fazla yazıldığı ortaya çıkıyor…
Bu yazdıklarım münferit denilebilecek olaylar mıdır?
Tesadüf müdür...
Anlatacak olsam o kadar çok olay ve yaşanmışlık var ki hangi birisini
anlatayım.
Tabi ki bu anlattıklarım devede kulak…
Küçük, basit, sıradan meseleler bunlar…
Bir toplum bozulur da bu kadar mı bozulur?
Avrupa’da bir iş yapılacağı zaman, “Türk işi mi olsun?” diye
sorulurmuş…
Ünümüz Avrupa’ya kadar gitmiş, bundan bu anlaşılıyor.
Aklım almıyor…
Kabul etmek istemiyorum.
Biz ne ara bu kadar bozulduk!

Osmanlı döneminde esnaflar gelen müşteriye; “Bugün yeteri kadar
kazandım, biraz da komşum kazansın!” dermiş.
Bu anlatı çok inandırıcı gelmese de o dönemlerde günümüzdeki kadar
bir bozulmanın olmadığı aşikâr.
Osmanlı durup dururken çökmedi. Son dönemlerde, rüşvet, yolsuzluk,
adam kayırmacılık aldı başını gitti.
Osmanlının çöküş dönemini yaşıyoruz sanırım.
Ülkede toplumsal bozulma ciddi boyutlarda...
Nereye giderseniz gidin, kiminle iş yaparsanız yapın mutlaka bir hile
hurda işi ile karşı karşıya kalıyorsunuz.
Hilesiz, hurdasız, dürüst, hakkaniyet temelinde iş yapan birileri ile
karşılaşmanız çok zor.
İnsan birilerine iş yaptırmaya korkuyor.
İyi insanlar yok değil…
Tabii var!
Dürüst iş yapana enayi, saf, ahmak gözü ile bakılıyor.
Öyle bir noktaya geldik ki dürüst insanların yaptığı işe, “Vardır o işte
bir pislik, yoksa o iş böyle olmaz!” deniliyor.
Kötülük, iyiliği yenmiş durumda…
Kısacası üçkâğıt işi her tarafı sarmış…
Kimse, dinen, ahlaken, vicdanen, kalben meseleyi kendi içinde
muhakeme yapmıyor.
Tutturulmuş bir yol gidiliyor.
Öyle zamanlar oluyor ki insan, “Keşke birilerine iş yaptırmak zorunda
kalmasam ya da bir hizmet almak zorunda kalmasam” diyor.
İnsanoğlu işte…

Mecbursun…
Birilerine iş yaptırmak ya da hizmet almak zorundasınız.
Bu hayatın olmazsa olmazı, birisiyle olmazsa bir başkası ile bir şekli ile
bir işiniz mutlaka oluyor…
Hizmet almak zorunda kalınıyorsunuz.
Yok öyle, “aman ya!” demek…
Ne yapacaksın?
Her şeyi reddedip tek başına ormanda mı yaşayacaksın?
Bu mümkün değil…
Yok öyle bir dünya…
Toplum çok bozuldu, içinde yaşanmaz hale geldi.
Bundan daha kötüye gider mi, bilmiyorum.
Ben mi abartıyorum?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.