Boğaziçi Bahâne Hedef Türkiye
- Özelimiz ve Safımız Türkiye Olmak Zorunda
Tarihler 11 Mart 2016, Cuma Gününü gösterdiğinde, “Rusya Olmadan Asla!” başlıklı Yazımda, “Türkiye’nin müttefiki olduğunu, her fırsatta, dünya kamuoyu önünde haykırırcasına dost görünen ABD, kapalı kapılar arkasında dillendirdiği, “Rusya olmadan asla!” ortaklığını aleni olarak dillendirmeye başlamıştır” demiştim.
Ve bu yazımın ertesi haftasında da, “Arap Baharı Bâhâne, Maksat Türk Baharı” başlıklı yazıyı kalem alma ihtiyacı hâsıl olmuştu.
Aradan geçen yaklaşık altı yıla rağmen, neredeyse değişen çok fazla bir şey olmadığını görüyoruz. Frenklerin tâsâllûtları, azalmadan, aksine artarak devam etmektedir.
Çanakkale’de 7 İtlâf devleti ile saldırıya geçenler, aradan geçen süre içerisinde, ABD Dışişleri Bakanlığı yapan kişi; “Artık stratejik olarak askeri gücümüzü kullanmıyoruz. Ancak, pek çok ülkede olaylara anında müdahale edecek ÖZEL KUVVETLERİMİZ var” diyerek artık vatandaşının canını değil parasını vererek Teröristlik ve Haydutluk yaparak savaşacaklarını, savaşırken de saldırdıkları Türkiye’ye karşı dostmuş gibi davranacaklarını da deklâre ediyordu.
Terör saldırıları için 77 düvelden devşirilmiş, dil, mezhep, meşrep, milliyet farkı gözetmeksizin oluşturdukları, kiralık terörist yapılar eliyle saldırılar ile Türkiye’ye diz çöktüremediklerin gördükçe kuduranlar, 15 Temmuz İşgâl Kalkışmasında bulundular.
Türkiye, Asya ve Afrika’da, kiminle dost, Müttefik, Stratejik iş birliğine girişse, Anında karşı saldırılar gerçekleştiriliyordu.
Rusya-ABD Dostluğu Var Düşmanlığı Yok
ABD, Türkiye’den, Rusya’nın savaş uçağını düşürmesini neden yaptırttı? Rusya’ya düşman olduğu için değil, Türkiye’nin dost ve müttefiklik yapmasını engellemek içindi.
Türkiye yıllar sonra, hatta neredeyse bir âsır sonra ÂKL ile hareket ediyor, çıkar ilişkilerini önceliyordu. Dost olunması gereken yerde dost, Düşman olunması gereken yerde düşman olabiliyordu. İşte Siyonun Ehl-î Sâlîp’inin TERÖRİST ve HAYDUT DEVLETLERİ ile Embeddedleri bunu kaldıramıyor, Türkiye’de dâhîlî Bedhâhlâr devşirerek plânlarını uygulamaya çalışıyorlar.
Bakmayın siz, algı ve manipülasyonlar ile ABD-Rusya düşman imiş gibi empoze etmeye çalıştıklarına. Biri olmadan diğerinin yaşama alanı olmayacağını biliyorlar. Bildikleri bir diğer konu ise Türkiye olmada Dünyada Hûzûrun tesis edilemeyeceğidir.
Yıllar önce de saldırılarının amacı, “Ey Türkiye! Sen içinde çıkartılan kargaşa ile meşgul ol. Dışarı ile bizim istediğimiz ve izin verdiğimizden fazla âlâkâdâr olma. Sen Ukrayna, Suriye, Katar, Libya, Sudan, Irak, Somali, vd. ile güç birliğine kalkarsan, birileri de gelip senin kalbinde kargaşalar ile düzeninizi bozmaya, hûzûrunuzu kaçırma çalışmaları başlatılır” denilmeye devam edilmektedir!
O günde, Türkiye’de istedikleri sonucu almak için yapmışlardı, Arap baharını ama olmadı! Amaçları Frenklerin ve ABD ile Rusya’nın plânı, Sykes – Picot plânı hayata geçirilecekti, Çanakkale’nin 100. Yılı bittiğinde. … Olmadı!
Türkiye Bildikleri Eski Türkiye Değil
Bugün de, içeride ve dışarıda Demokrasi dışı yollarla ilerlemek için, şâibeli, mantık dışı İttifâklar oluşturuyorlar.
Türkiye büyümesin, büyürse budansın, solarsa sulansın istiyorlar hâlen. Bu plânın işler kalabilmesi için de, Türkiye’yi mahvedecek plânlar, senaryolar hazırlıyorlar, baş aktörlüğüne de içeride buldukları Dâhîlî Bedhâhları getiriyorlardı.
Tüm plânları devreye girdirmeye çalıştılar istedikleri sonucu alamadıkça yeni oyunlar kuruyorlar. Tıpkı 70’li yıllarda ve Afganistan’da yaptıkları TÂLİBÂN uygulamasını devreye girdirmek istediler. Önce Tâlebeler (TÂLİBÂN) akâbinde öğretim görevlileri ile toplumsal bölünme, şiddet, terör, iç çatışma, nefret, sokak karışıklıklarını hayata geçirmek istediler, Boğaziçi Üniversitesi üzerinden.
Âhmâklıkları öylesine gözlerini bürümüş ki, Sanki bu üniversiteye aynı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilk defâ Rektör atanıyormuş gibi algı ve manipülasyona kalkıştılar ancak Millet oynana oyunları gördü, tabiri câizse, Siyonun Ehl-î Sâlîp’ini ve embeddedlerini şâpa oturttu.
Acı olan, ülkeyi yönetmeye tâlip olduklarını söyleyen bazı siyasiler, tıpkı Abdûlhâmid Hân’ı yıkmak için, İT’çilerin ârgûmânı olan “İSTİBDÂDA HAYIR” sloganı ile ortaya çıktılar ki, bu slogan Türk Milletinin 1 asır İstidâdını yok ettirdi. Şimdi de bu Sûfleleri kullananların kendilerinin de istidâdını yok edeceğini bilemeyecek kadar yoksunluk içindedirler.
Geleceklerini İpotek Etme Alışkanlıkları
İktidarın Muhâlîfi olan bazı siyasiler, koltuk uğruna, ülkeyi, vesâyetçi devlet ve küreselci şirketlere rehin vermek için özel bir efor sârf ediyorlar gibi. Geçmişteki Dûyûn-û Ûmûmîye misâli.
Bu yol ne millî, ne yerli ne de Türkiye’nin bekâ yolu değildir. Ne neyi Muhâfâzâ ettiği belli olmayan Muhâfâzâ Kârcılar, ne de neyin milliliğini savunduğu belli olmayan Milliyetçiler, ne vatan sevdâsından neyi anladıkları anlaşılamayan vatanseverler için doğru bir yol, doğru bir çizgi, doğru bir gidiş değildir. Dışarıdan, yıkıcı, yıpratıcı, yabancı olanlara ülkeyi rehin verme hâreketleri olan plânlara destek vermeleri.
Onların, yani Siyonun Ehl-î Sâlîp’inin Terörist ve Haydut Devleri ile 77 düvelle iş birliğine girilmiş embeddedlerinin. Abdûlhâmid Hân’dan sonra tamamıyla, ele geçirmek için plân yaptıkları 100 yıl sonrası için tüm hesaplarını bozan, Kıyâmâ kalkan, her konuda ileriye doğru atak yapan, özüne dönen Türkiye hepsinin plânlarını yerle yeksân etmiştir ki, bunu kâbûllenemiyorlar.
O hâlde, amaç Türkiye’yi yönetmek ve daha ilerilere taşımak ise; Türkiye’yi daha da güçlendirmek için içeride birlik olalım. Eskiden olduğu gibi, haritada yeri bilinmeyen, “orası neresi, öyle bir ülke mi varmış” denilmeyen, iç politikadan başka bir şey konuşmayan değil. Oyun kuran, oyunbozan, kendi ekseni değil, süper güç olduğunu iddiâ eden ülkelerin seçim sonuçlarına dahi etki eden, bölgeselin ötesinde, küresel güç olan bir Türkiye’nin yıkılması için verilen saldırılardan bahsediyoruz.
Kendimize gelelim ve yolumuz da, safımız da TÜRKİYE olsun DİYELİM. …
Sözün Özü:
“Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar.” Seneca