Kıymetli okurlarım, Kurban Bayramı tatilini fırsat bilerek daha önce hiç gitmediğim ve hakkında birçok efsane okuduğum Peri Bacalarına gittim. Sahiplerinin periler olduğuna inanılan yer; hiçbir insan eliyle inşa edilmemiştir. Sadece bölgedeki rüzgâr, volkanizma ve akarsuların aşındırması sonucunda oluşan yapılardır aslında.
Nevşehir’in Göreme ilçesinde yer alan ve aynı zamanda da Nevşehir’in çevresinde büyük bir alana yayılmış olan Peri Bacaları, Göreme Tarihî Millî Parkı içerisinde yer alan doğal bir oluşumdur.
Her bireyin ziyaret etmesi gereken, ziyaretçilerine görsel şölen sunan yer, rivayete göre periler tarafından oluşturulduğuna inanılıyor. Peri Bacaları aynı zamanda birçok efsaneyi de bünyesinde barındırıyor. Bu efsaneler arasında beni en çok etkileyen “üç güzeller” efsanesi oldu…
Uçhisar’dan Ürgüp’e giderken bölgedeki anayolu takip eden bireylerin kolayca ulaşabileceği bir yer. Üç Güzeller Peri Bacaları adeta görenleri kendisine hayran bırakan bir manzaraya sahip. Özellikle tepeye çıkan ziyaretçilerin, manzaranın keyfini çıkarabileceğini söyleyebilirim.
Üç Güzeller efsanesini okuduğumda ve gördüğümde tüylerim ürpermişti. Sizlere de bu efsaneye değinmeden edemeyeceğim ki yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.
“Üç Güzeller Efsanesi, oldukça duygusal bir aşk hikâyesini barındırıyor. Rivayete göre, Kapadokya Kralının kızı prenses, bir çobana âşık olmuştur. Ancak kral, bu aşka onay vermez. Prenses kızının tüm çaba ve ısrarına rağmen çobanla evlenmesine karşı çıkar. Prenses, çobana o kadar âşıktır ki kral babasının onaylamamasına rağmen çobanla kaçarak evlenir. Zamanla babasının kendisini affedeceğini umut eder ve bebeği olduğu zaman babasının, çobanla olan aşkına boyun eğeceğine inanır. Lâkin hiçbir şey prensesin inandığı gibi olmamıştır. Bir gün, kızının çobandan çocuğu olduğunu öğrenen kral adeta çılgına döner ve askerlerine kızını ve çobanı alıp getirmelerini emreder. Kralın askerlerinden kaçan prenses ve ailesi ise artık köşeye sıkıştığını anlar. O an, Allah’a dua edip bir mucize ister. Prensesin dileği gerçek olur ve bütün aile ölümsüz peri bacalarına dönüşür. Sıra sıra oluşan bu peri bacalarının ise en öndeki çoban, sonrasındaki anne-prenses, prensesin hemen arkasındaki ise çocuktur…”
Aile birliğini ve sevgiyi anlatan bir efsane… Annesinin yanına sokulmuş bir çocuk ve hemen yanı başlarında duran baba… Çok etkileyici değil mi?
Kıymetli okurlarım, bence her şehrin ayrı bir kokusu ve rengi var. Sarının bin bir tonu olan şehir, tam anlamıyla yerli ve yabancı turistler için doğa tarafından tasarlanmış da denilebilir…
Bilenleriniz vardır, Ürgüp’ün bin bir çeşidi barındırdığı çarşısına da değinmeden edemeyeceğim… Birbirinden güzel hediyelik eşyaları ile adeta gelenleri ayrı bir büyüye sürüklüyor.
Büyülü şehir olarak nitelendirebileceğim yer gerek havasıyla gerek esen rüzgârıyla gerekse güneşin tenleri yakmasıyla dahi ziyaretçileri alıp farklı yerlere götürmüş oluyor.
Güneşin doğuş anında uçan balonların insana günaydın dediği bir şehir… Düşünsenize okurlarım, çocukken çoğumuzun hayâli olan balonun üzerinde uçma fırsatının olduğu bir şehir…
Özellikle son zamanlardaki Adana’nın yakıcı sıcağından biraz olsun uzaklaşıp temiz bir dağ havası alarak derin bir nefes almak isteyen herkese öneririm. Tekrar tekrar gezilecek, efsanelerle dolu büyülü bir şehir…Yurdumuzun dört bir yanı cennet, dört bir yanı daha nice güzelliklerle dolu… Hem ne güzel yorumlamıştı değerli Ayten Alpman:
“Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim…”
Sevgiyle kalın kıymetli okurlarım…