Değerli okurlarım, On Bir Ayın Sultanı Ramazan ayımızın hepimize sağlık, bereket ve bolca da güzellik getirmesini temenni ederek başlamak istiyorum. Çoğumuzun artık ezbere bildiği gibi Ramazan ayının gelmesiyle birlikte her yıl sorulduğu halde cevabı nedense tam olarak öğrenilemeyen soruların da vakti geldi diyebiliriz…
Sakız çiğnemek orucu bozar mı, oruçlu olduğunu unutan birinin bir şey yemesi ya da içmesi orucu bozar mı, dudak yeme alışkanlığı olanların dudaklarını oruçluyken de yemesi orucu bozar mı, diş fırçalamak orucu bozar mı, ağız çalkalanırken yanlışlıkla yutulan su orucu bozar mı gibi gibi daha da artırabileceğimiz bir deli düşünceler ve sorular yumağı… Dudak yiyenler için şimdiden söyleyeyim, en son yapılan açıklamaya göre bozulmazmış! Sorularla ilgili nükteler bir tarafa, nedendir ki hâlâ bu sorular dersiniz?
Kardeşim Nisa Yeter YILMAZER’in de bu haftaki köşe yazısında belirttiği gibi, Kur’an’ın ilk emrinin “Oku!” olduğunu bilmiyor gibi, sizce neden hâlâ orucu ne bozar ne bozmaz ya da ne günah ne sevap bunlar soruluyor dersiniz? Aslında cevabı içinde saklı, “Oku!” emrine uyulmuş olsa zaten hiçbir soruya da gerek kalmayacaktı. Tabii bir de soruları yanıtlamaları için gözlerinin içine baktıkları sözüm ona çok bilenlere…
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) 40 yaşındayken ilk ayetlerin 610 yılında inmeye başladığını hepimiz bildiğimize göre, daha kaç yıl geçmesi lazım dersiniz her yıl aynı soruların sorulmaması ve tam olarak anlaşılabilmesi için sizce? Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Elmalılı Hamdi Yazır’ı görevlendirerek Kur’an’ın Türkçe meali için destek sağladığından dolayı çok şükür ki Arapça bilmeyenler için de kendi dilinde okuyup öğrenebilme ayrıcalığı da elde edilmiş oldu, biliyorsunuz. Hatta Kur’an’ın Türkçe meal tefsir ve tercüme tarihini de paylaşayım müsaadenizle; 1936’da Elmalılı Hamdi Yazır tarafından Atatürk’e takdim edilmiştir. Kısaca, dini bilgilerin, hurafelerden arındırılıp anlaşılarak okunması için yapılmış olan Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi ile birlikte, anlayarak okuma ve emir ve yasakları öğrenebilme bakımından da Türk Milletimize değerli bir hizmet daha sunulmuştur. Tarihi bilgilere girip sizleri sıkmak istemiyorum ancak ufak bir bilgi daha paylaşmakta fayda var değerli okurlarım. Kur’an’ın Türkçe olarak çevirisinin tamamlandığı 1936 yılında, herkesin okuduğunu anlayabilmesi ve dini vecibelerini bilinçli olarak yerine getirebilmesi için Türkçe meal, ücretsiz olarak halka dağıtılmıştı. Merak edenler araştırabilir elbette ama ben hep Kur’an’ın parayla satılıyor olmasına kafa yoranlardan olduğum için, bu bilgi de benim için özeldi.
Velhasıl sözün özü; miladi takvime göre 610 yılında ve Türkçeye çevirisi de 1936 yılında gerçekleşmiş olan kitabımız hakkında gerçekten yeterli bilgiye sahip miyiz dersiniz? Hepimiz için geçerli değil elbette ama toplumumuzun bir kısmı için maalesef bu soruya olumlu yanıt veremiyoruz bana göre. Şayet olumlu yanıt verebilseydik zaten hâlâ o mu orucu bozar, bu mu orucu bozar diye de esas dinden uzak birtakım hurafelerle doldurulan zihniyetlerle karşılaşmazdık…
Oruç, tutabilenler için tüm ibadetlerimiz gibi, ne de kutsal bir ibadettir hâlbuki… Sağlık bakımından olduğu kadar, nefsin terbiyesi bakımından da ne güzel faziletlere sahiptir hâlbuki…
Ha unutmadan, oruçluyken bir şey yemek içmek orucu bozar ancak dinimiz o kadar güzel kolaylaştırıcı bir din ki biliyorsunuz, mutlaka telafisi mevcut. Ancak kul hakkı yemek öyle mi? Bakın işte onun hiçbir telafisi yok…
O değil de işte bu bizi bozar değerli okurlarım… Sevgiyle kalın…