Nisa Yeter Yılmazer
Köşe Yazarı
Nisa Yeter Yılmazer
 

HÂLÂ MI?

  Kıymetli okurlarım, 23 Nisan için hep deriz ya neşe getirsin, huzur getirsin, barış getirsin diye... Bu 23 Nisan çocuklarımıza maalesef korku, endişe ve bir gün en güvenli limanlarından ayrılabileceklerini getirdi. En güvenli limanları olan evlerinden... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanırken İstanbul ve çevresindeki illerde hepimizin korkularını tekrar hortlatan deprem meydana geldi. “Korkularını hortlatan” ifadesini özellikle kullanmak istedim çünkü 2025 yılında olmamıza rağmen görüyorum ki hepimiz hâlâ deprem denildiğinde o atamadığımız korkuyu tekrar tekrar hissediyoruz… 1999 depreminden beri duyduğumuz ve hiç yer bilimi bilgimiz olmasa dahi neredeyse ezberlediğimiz o; “Ülkemiz bir deprem bölgesi ve bununla yaşamayı öğrenmeliyiz!” cümlesi sizlere ne düşündürüyor? Yani ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu artık çocuklar dahi ezberlemişken bununla yaşamayı öğrenme konusunda ne kadar yol kat edebildik dersiniz? Elbette yapılan deprem yönetmeliğine uygun yapılar ve işine ahlâkı temel alarak depreme dayanıklı yapılar inşa eden saygın müteahhitlerin hakkını yemeden konuşmakta fayda var. Ancak o iş ahlâkının hakkını veren müteahhitler dışında, çoğunluğa göre konuşmak gerekirse neden hâlâ bu depremler korkutuyor bizi dersiniz? Bana sorarsanız biz depremle yaşamayı değil, maalesef ki bu korkuyla yaşamayı öğrenmiş görünüyoruz… Durumu kadere bağlamak ise işin en kolay yönü değil mi sizce de? Elbette hepimiz inançlı insanlarız ancak unutmamamız gereken bir şey var ki tufan çıkacağını öğrenen Hz. Nuh’a, Allah; korkmalarının söylemek yerine, gemi inşa etmelerini söylemişti… Şüphesiz, hepimizin ders çıkarabileceği oldukça anlamlı bir olaydır! Depremin 23 Nisan’a denk gelmesi, çocukların evlerinde olması ve can kaybının yaşanmamış olması bu konudaki tek tesellimiz… Ancak ya atamadığımız korkulara ne demeli? Mimar Sinan ustamızın yıllar önce keşfedip ortaya koyduğu şu raylı sistem önceliğini, bizim dışımızda diğer ülkelerde uygulanması ise başka bir üzücü tablo maalesef… Bunlara ek olarak daha 6 Şubat depreminin yaralarını tam anlamıyla hafifletememişken bir de büyük İstanbul depremi söylemi biliyorum ki hepimizi yıpratıyor. Ancak zaman, oturup korkma zamanı mı diye sorsanız, kesinlikle hayır yanıtını veririm! Çünkü bu korku öyle bol keseden savrulan ve her deprem sonrası duymaktan yıldığımız, korkunun ecele faydası yok, cümlesinden çok daha fazlasını yansıtıyor! Korktuysak aslında ölmekten değildi, çocuklarımıza ve gelecek nesillere neden hâlâ güvenli yapılar bırakamayışımızdaki gelecek kaygısını içeren bir korkuydu… Bizim yaşadığımız bu deprem korkusunu onlar da yaşamasın diye duyulan bir endişeydi bir bakıma… Japonya’da 6.2 deprem anında kimse bizdeki gibi çocuğunu kapıp sokaklara koşmuyor mesela… Peki biz neden 2025 yılında, 1999’a göre hâlâ aynı korkuyla ha oldu ha olacak, ha ev yıkıldı ha yıkılacak diye Allah korusun, korkarak yaşayalım ki? Herkes farklı bir şey gözlemlemiş olabilir bu konuda ancak ben maalesef şu bitmeyen yapı güvensizliği kaynaklı deprem korkusunu yaşıyor olmamızı gözlemledim. Dilerim korkulan olmaz diyerek tüm çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, her birine güvenli yapılar ve deprem kaygısı olmayan güneşli günler diliyorum… Sevgiyle kalın değerli okurlarım…
Ekleme Tarihi: 25 Nisan 2025 - Cuma
Nisa Yeter Yılmazer

HÂLÂ MI?

 

Kıymetli okurlarım, 23 Nisan için hep deriz ya neşe getirsin, huzur getirsin, barış getirsin diye... Bu 23 Nisan çocuklarımıza maalesef korku, endişe ve bir gün en güvenli limanlarından ayrılabileceklerini getirdi. En güvenli limanları olan evlerinden... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanırken İstanbul ve çevresindeki illerde hepimizin korkularını tekrar hortlatan deprem meydana geldi.

“Korkularını hortlatan” ifadesini özellikle kullanmak istedim çünkü 2025 yılında olmamıza rağmen görüyorum ki hepimiz hâlâ deprem denildiğinde o atamadığımız korkuyu tekrar tekrar hissediyoruz…

1999 depreminden beri duyduğumuz ve hiç yer bilimi bilgimiz olmasa dahi neredeyse ezberlediğimiz o; “Ülkemiz bir deprem bölgesi ve bununla yaşamayı öğrenmeliyiz!” cümlesi sizlere ne düşündürüyor? Yani ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu artık çocuklar dahi ezberlemişken bununla yaşamayı öğrenme konusunda ne kadar yol kat edebildik dersiniz? Elbette yapılan deprem yönetmeliğine uygun yapılar ve işine ahlâkı temel alarak depreme dayanıklı yapılar inşa eden saygın müteahhitlerin hakkını yemeden konuşmakta fayda var. Ancak o iş ahlâkının hakkını veren müteahhitler dışında, çoğunluğa göre konuşmak gerekirse neden hâlâ bu depremler korkutuyor bizi dersiniz?

Bana sorarsanız biz depremle yaşamayı değil, maalesef ki bu korkuyla yaşamayı öğrenmiş görünüyoruz… Durumu kadere bağlamak ise işin en kolay yönü değil mi sizce de? Elbette hepimiz inançlı insanlarız ancak unutmamamız gereken bir şey var ki tufan çıkacağını öğrenen Hz. Nuh’a, Allah; korkmalarının söylemek yerine, gemi inşa etmelerini söylemişti… Şüphesiz, hepimizin ders çıkarabileceği oldukça anlamlı bir olaydır!

Depremin 23 Nisan’a denk gelmesi, çocukların evlerinde olması ve can kaybının yaşanmamış olması bu konudaki tek tesellimiz… Ancak ya atamadığımız korkulara ne demeli? Mimar Sinan ustamızın yıllar önce keşfedip ortaya koyduğu şu raylı sistem önceliğini, bizim dışımızda diğer ülkelerde uygulanması ise başka bir üzücü tablo maalesef…

Bunlara ek olarak daha 6 Şubat depreminin yaralarını tam anlamıyla hafifletememişken bir de büyük İstanbul depremi söylemi biliyorum ki hepimizi yıpratıyor. Ancak zaman, oturup korkma zamanı mı diye sorsanız, kesinlikle hayır yanıtını veririm! Çünkü bu korku öyle bol keseden savrulan ve her deprem sonrası duymaktan yıldığımız, korkunun ecele faydası yok, cümlesinden çok daha fazlasını yansıtıyor! Korktuysak aslında ölmekten değildi, çocuklarımıza ve gelecek nesillere neden hâlâ güvenli yapılar bırakamayışımızdaki gelecek kaygısını içeren bir korkuydu… Bizim yaşadığımız bu deprem korkusunu onlar da yaşamasın diye duyulan bir endişeydi bir bakıma…

Japonya’da 6.2 deprem anında kimse bizdeki gibi çocuğunu kapıp sokaklara koşmuyor mesela… Peki biz neden 2025 yılında, 1999’a göre hâlâ aynı korkuyla ha oldu ha olacak, ha ev yıkıldı ha yıkılacak diye Allah korusun, korkarak yaşayalım ki?

Herkes farklı bir şey gözlemlemiş olabilir bu konuda ancak ben maalesef şu bitmeyen yapı güvensizliği kaynaklı deprem korkusunu yaşıyor olmamızı gözlemledim. Dilerim korkulan olmaz diyerek tüm çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, her birine güvenli yapılar ve deprem kaygısı olmayan güneşli günler diliyorum… Sevgiyle kalın değerli okurlarım…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanayerelhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.