Değerli okurlarım, bugün sizlerle nostaljik bir yolculuk yapmak istedim. Geçen gün her zamanki gibi evin içerisindeki koşturmam sırasında radyoda çalan ‘‘Burçak Tarlası’’ adlı parça bana, yılların içerisinde kadının geçmişten gelen ve maalesef hâlâ değişmeyen rolünü düşündürdü. Bir taraftan akşam için yemek hazırlarken diğer taraftan da radyomun nostaljik frekansı fonda bana eşlik ediyordu.
‘‘Sabahtan kalktım da ezan sesi var…’’ sözleriyle başlayan parça;‘‘Amanda kızlar ne zor imiş burçak yolması…”sözleriyle devam ediyordu.
1931’li yıllarda kaleme alınan parça, bugünün kadınlarının da yine aynı şekilde, toplum içindeki rolünün devam ettiğini gösteriyor. Kardeş Türkülerimiz arasında bulunan ‘‘Burçak Tarlası’’ Makedonya’dan Yunanistan’a, Konya’dan Tokat’ta yaşamış kadınlarımıza değiniyor. Parçayla ilgili birçok rivayet bulunuyor. Asıl dikkatimi çeken 1931 yılındaki kadınla 2023 yılındaki kadınların toplumsal rollerinin maalesef tam olarak değişmemesi oldu.
Kadınların toplumdaki birçok rolü de bir yandan göz ardı edilmiş oluyor. Örneğin; “Kadın evde çalışmıyor, kadın ev hanımı, kadın akşama kadar evde oturuyor, kadın sadece gündüz kuşağı programlarını izler…” gibi sıralayabiliriz. Bir de toplum içinde sıklıkla işitilen; “Kadın aklınla erkeğin işine karışma!” gibi insana yakışmayan tabirlere maruz kalan yine kadınlarımız, annelerimiz ve kız kardeşlerimiz hatta yarınki kız çocuklarımız olacaktır.
Türkülere dahi konu olmuş olan kadınların, toplum içindeki adaletsiz rolleri sizce de acı değil mi? Hâlbuki kadının olmadığı bir hayat, kurakve kahkaha sesinin olmadığı bir yaşamı düşündürmüyor mu? Kadınların toplumdaki rolünü tartışmadan önce kadınlarımız olmasaydı nasıl bir hayat yaşardık sorusunu tartışmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Bunlarla birlikte kadınların toplumdaki rolleri için “adaletsiz” kelimesi, rol dağılımlarındaki dengesizlik bakımından ele alındığında, yeterli gelmeyebilir. Çünkü özellikle ev dışında çalışan kadınlar doğrulayacaktır ki özel sektörde, erkeklerin yapmak zorunda olmadıkları seçicilikleri göstermek durumundayız.
Bir kadın olarak açık bir dille ifade ettiğimde biz kadınların, erkeklerin yapabildiği gibi, her iş ortamına düşünmeden girip çalışabilmemiz, yalnızca kadınlar için geçerli olabilen, olumsuz koşullar bakımından kolay olmayabiliyor. Kadınlara yönelik iş yerlerinde uygulanan mobbingler, yalnızca cinsiyetçi yaklaşımlar bakımından değil; taciz sorunlarının da yaşanabiliyor olması, her iş ortamına kolaylıkla giremediğimizin çirkin sonucunu doğurmuş oluyor. Yani kadınlar, erkeklerin her işini yapabilecek yetideyken yine bir kısım kirli erkek zihniyetinden mütevellit, her ortamda sorunsuz olarak çalışamayabiliyor.
Peki, ev hanımları için mobbing uygulanmıyor mu? Geçmişten beri ezberlenmiş olan; yemek yapmak, ütü yapmak, temizlik yapmak, çocuklara bakmak ve daha nice rollerde yine çoğunlukla kadınlar yer almıyor mu? Buna keza, ev hanımı olan kadınların, evde hiçbir şey yapmadığını öne sürmenin de dışarıda çalışan kadınlar için yapılan sosyal zorbalıklardan hiçbir farkının olmadığını düşünüyorum.
Tüm bunları düşünürken de pilavı ocakta unuttuğum sanılmasın!Hazırlamış olduğum akşam yemeğindeki pilav dinlenirken ben henüz dinlenme fırsatı bulamadan, başlıyorum kalemi konuşturmaya… Hem ne demiştik;‘‘Pilav dinlenir, kadın dinlenmez!’’