Değerli okurlarım, akran zorbalıklarını duymuşsunuzdur. Belki de aramızda özellikle ergenlik dönemlerindeyken akranlarının aşağılayıcı dilleriyle muhatap olmak zorunda kalanlarımız vardır. Bu hafta ele almak istediğim konu tam da bu akran zorbalıkları…
Yaşayan vardır belki dedim ama aslında yaşamayanımız var mı desem daha doğru olurdu. Çünkü yazarken dahi aklıma kendi uğradığım akran zorbalıkları bir bir üşüşmeye başladı bile… Ergenlik döneminde maruz kaldığım zorbalıkların başında, gözlük kullanmam ve sınıfın çiçek öğrencisi olmam geliyordu. Her soruya cevap veren, tüm müsamerelerde rol alan ve alt sınıflara oyunlar hazırlatan bir öğrenci olduğumdan, akranlarım da zaman zaman parlamamdan ya da belki de öğretmenlerimizin yönelen ilgisinden birtakım zorbalıklar yapmaya çalışırlardı.
Şimdi geriye bakıldığında, ne kadar saçma şeylere üzmüşüm kendimi diyebiliyor insan tabi ancak 12-17 yaş aralığındayken pek de gülümsettiği söylenemez. Bu konu da nereden çıktı, şimdi bizi mazilere götürme be Safiye Hanım demeyin lütfen, gerçekten siz de eğer uğradıysanız akran zorbalığına, ne demek istediğimi kesinlikle çok yakından anlayacağınıza eminim.
Akran zorbalığı dedim çünkü geçtiğimiz günlerde Çanakkale’de gerçekleşen bir olayı sizlerle birlikte irdelemek istedim. Diğer yandan da üzeri kapatılamayacak bir konu bana göre…
Çanakkale’de yaşayan Ortaokul 7. Sınıf öğrencisi 12 yaşındaki Eren isimli çocuğumuz, arkadaşlarının zorbalığı yüzünden intihar ederek hayatına son verdi. 12 yaşındaki çocuk ve intihar kelimelerini yan yana koyabilmek dahi bu kadar zorken bunun sırf bu akran zorbalığı sebebiyle gerçekleşmiş olması, çok daha üzücü bir gerçeği de yüzümüze vurmuş oluyor…
Arkadaşları, Eren’in boyunun, kendilerine göre çok kısa olduğunu vurgulayarak onun hayattan daha 12 yaşında ayrılmak istemesine sebep olmuş oldu. Evinin dördüncü katından arkadaşlarına, “Yeter artık!” mesajı attıktan sonra, odasının penceresinden atlayıp hayatını sonlandırdı… Peki bu sonuca gelmeye sebep olan sadece arkadaşlarının zorbalıkları mıydı, yoksa bunda ailelerin çocuklarını yetiştirirken atladığı birtakım eksiklikler de olabilir miydi? Cevapları sizde…
Şahsi düşüncem ise, ailelerin çocuklarını, büyütmenin yanında “yetiştirme” önceliğine de dikkat etmesi yönünde. Yetiştirmekten kastımsa, her şeyden önce ailede başlayan eğitimlerin arasında, vicdanlı çocuk yetiştirme gayesinin yer alması gerekliliğini vurgulamaktır. Ailenin yanında, okul eğitimleri de yadsınamayacak bir öneme sahip. Örneğin Japonya’da 10 yaşına kadar okullarda sadece “ahlâk” dersi verildiğini duymuş muydunuz?
Bu ahlâk dersi dışında herhangi bir müfredat uygulanmamakta ve sınav da yapılmamaktadır. Sadece verilen ahlâkî değerlerin öğrenilip öğrenilmediği yönünde ara sınavlar uygulanmaktadır. Buradaki amaç, her şeyden önce toplumun bilgiden de önce, ahlâk bilgisinin çocuk yaşlardan itibaren sağlam bir temele dayandırılmak istenmesidir. Bu noktada, o çocuklar yetişkin olduklarında, herhangi bir görevdeyken öncelikleri, yaptıkları işin ahlâkî değerlere uygun olması yönünde oluyor. Peki, bunu bizim yapabilmemiz çok mu zor? Bizim çocuklarımız neden vicdanlı olması gerektiğinin, bilgiden de önce gelen bir değer olduğunu öğrenemesin?
12 yaşındaki Eren, arkadaşları tarafından boyunun kısalığıyla yargılanmamış olsa, belki de şu an arkadaşlarıyla birlikte okula gitmeye ve nefes almaya devam edebilecekti… Ya da zorbalık yapan çocukların aileleri, bilgiden de önemli olan ahlâk ve vicdan olgularını çocuklarına aşılayabilmiş olsaydı, Eren yine yaşıyor olabilirdi… Ancak aileleri tamamen suçlamak bu konuda insafsız bir yorum da olabilir. Esasında ilk eğitim ailede başladığı için öncelikle anne-babalar, verilen ya da eksik kalan, müfredattan bağımsız sunulamayan ders içerikleri ve en nihayetinde hepimiz de toplum olarak bu konuda pay taşıyoruz bana göre…
Özetle; akranları, yaptıkları hakaretlerin sonuçlarının nereye varabileceğini düşünemedi… Aileleri, çocuk yetiştirmek ve büyütmek arasındaki farkı belki de tam olarak bilmedikleri için çocuklarının buna sebep olabileceğini düşünemedi…Bizler, toplum olarak açılan gediklerdeki sosyal sorunların ne kadar büyümüş olduğunu fark edemedik… Derken Eren, sırf boyu diğerlerine göre daha kısa olduğu için, ağır gelen tüm hakaretlerden kurtulmak istedi, çocuk ruhunda yaşından büyük ağırlıklar hissetti, yeter artık dedi ve gitti… Öyle oldu işte, zordur zorbalıklar…