Değerli okurlarım, şiddet ve öğretmen kelimeleri nasıl yan yana yazılır bilmiyorum ancak maalesef ki bu hafta bu iki ayrı uçlarda anlamlara sahip olan kelimeyi hiç hayâl dahi edemeyeceğimiz bir şekilde bir aradakullanmak zorunda kalmanın derin üzüntüsü içindeyim.
“Şiddet” deyip herhangi bir konu konuşulmadan noktalanabilir mi sizce? Örneğin; doktora, sağlık çalışanına, kadına, çocuğa, can dostlarımıza ve sokakların doğurmadığı sokakta yaşayan can dostlarımıza… Şimdi de bir öğretmene… Şiddet kelimesi çok yetersiz kalıyor bana göre. Yani yine mi şiddet denip geçilebilecek bir konu ise hiç değil…
Bir öğretmen düşünün ki ömrünün uzun bir dönemini, geçmişin öğreticisi ve geleceğin kurucusu olarak tanımlanmış olan öğretmenlik mesleğine tüm yaşamını adamış. Yaşamını adamış kısmı, kelimenin tam anlamıyla yaşadığımız bu şiddet haberinden sonra isemecaz olarak değil, tamamen gerçek anlamını korumuş oluyor. Çünkü öğretmenimiz, yaşamını adamış bir biçimde, yaşamına son verileceği ana kadar mesleğini icra etmiştir.
Söyleyecek çok şey var biliyorsunuz. Sizlerin de söyleyecekleri olduğunu ve artık bu tip olayların yaşanmamasını en az benim kadar candan istediğinizi de biliyorum. Henüz duymamış olabilenler için ise kısa bir özetle anlatmak istiyorum. İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisede görev yapan 74 yaşındaki İbrahim Oktugan, Iraklı bir öğrenci tarafından görevi başında ve makamında tabancayla ateş edilmesi sonucu hayatını kaybetti… Üstelik bu olay, öğrencilerin ve öğretmenlerin gözü önünde gerçekleşti.
Eğitim-Sen, bu olayın üzerine okullara siyah giyerek gidileceğini duyurup şiddetin arkasında yatan nedenlerin ortaya çıkarılması yönünde açıklama yaptı. Peki, hep birlikte siyah giyelim, terör saldırılarında yapılan kınamalardaki gibi bir de hep birlikte o öğrenciyi kınayalım, bunları yapalım yapmasına da oturduğumuz yerden kınıyoruz, ayıplıyoruz gibi söylemlerin kime ne faydası olabilecek sizce? Diğer yandan, şiddetin arkasında yatan esas neden, yeterince açık değil midir ki malûmun ilanını araştıracağız sizce?
Mülteci sorunu, söylerken dahi tüylerimizi diken diken eden bir hâl almıyor mu? Peki bir sorunu görmezden gelmeye çalışmak ya da yok saymak, o sorunun neticelerine de katlanmak için bir davetiye değil midir? Sorun ne olursa olsun, çözüme kavuşmazsa neticesinde zarara uğrayacak olanlar kim peki? İşte görüyorsunuz; fazla söze gerek de yok! İlk önce sosyal medyalarda aşağılanmaya çalışılan öğretmenlik mesleği ve öğretmenler, şimdiyse elini kolunu sallayarak cebindeki silahla bir okul müdürünü öldürebilme cesaretine kadar erişmiş oldu.
Öğretmene de mi? Yani öğretmen öğretmen! Ebeveynlerin çocuklarını emanet ettikleri bir kurumda, meslektaşlarının ve öğrencilerinin gözü önünde, elini kolunu sallayarak hem de silahla okula girerek… Ben şaşkınlığımı hâlâ atabilmiş değilim ve “şaşırmadık ki” gibi bir güncel yanılsama diline de hiç giremiyorum. Ben şaşırıyorum çünkü olmaması gereken ve beklenmeyen eylemlerin gerçekleştirilmiş olmasına… Şaşırıyorum, vatanımdaki kendi öğretmenimizin Iraklı öğrenci görünümlü bir cani tarafından katledilebilirolmasına… Caydırıcı cezaları da hâlâ duyamayışımıza…
Iraklı öğrenci görünümlü öğretmen katili yakalandı ve suç dosyasının da bir öğretmeni öldürmeden önce dahi bir hayli kalabalık olduğu da ortaya çıktı. Yani o okula gelene kadar; bir yıl içinde üç okul değiştirip bir önceki okulunun çardağını ve ağaçlarını yaktığı ve yaralama gibi de pek çok suça karıştığı ortaya çıkmış oldu. Öğrenci görünümlü Iraklı, vatanımıza yakıp öldürmeye gelmiş gibi görünüyor değerli okurlarım… O yakalandı, cezası ne olacak hep birlikte öğreneceğiz ancak okul müdürümüz tekrar dünyaya dönemeyecek, işinin başında olamayacak, ailesiyle ve öğrencileriyle de öyle… Vatanımızın öğretmenini bir Iraklı katletti. Benim söyleyebildiklerim bu kadar… Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle noktalayayım: “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.”