Değerli okurlarım, öncelikle www.adanayerelhaber.com yazar ailesine yeni katılan kardeşim Nisa Yeter Bektaş’ın da yazılarına gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Zaman zaman yazılarda bahsettiğim gibi, Nisa Yeter Bektaş da benim gibi, çocuk yaşlarından itibaren okuyup yazım hayatına dahil olmuştur. “Oku Beni” kitabı ve yayınlanacak diğer eserleriyle de siz değerli okurlarımızla bir araya gelmeyi sürdürüyor.
Kardeşi olanlar bilir, abla olmak dünyanın en güzel duygularından biridir. Tabii zorlukları da yok değil. Örneğin, bir abla hangi yaşta olursa olsun, kardeşlerine iyi örnek olabilmek adına bazen kendini daha yoğun bir sorumluluk altında hissedebilir. Ben de payıma düşen ne varsa, elimden geldiğince ablalık bilincimden sıyrılmadan, yaşayıp seçimlerimi de o doğrultuda yönlendirmeye çalışmışımdır. Ayrıca bir de evde yapılan o, kıyafet paylaşamama ya da ütülediğiniz kıyafetlerin kardeşiniz tarafından habersizce giyilmesi gibi pek çok sevimli anı da tüm zorlukları unutturan tebessümlere de sahip. Lafı çok uzattım, kardeşle başlayınca böyle oluyor. Dilerim Allah, hepimizi tüm sevdiklerimize bağışlasın.
Şimdi gelelim esas anlatmak istediğim konuya… Değerli dostlarım, sizler de gerek kişisel olarak gerekse çevrenizden duyduğunuz pek çok sokak hayvanı saldırısını duymuşsunuzdur. Benim bu hafta anlatmak istediğimden ziyade, birlikte çözüm bulabileceğimiz bir sorun aslında, bu sokak hayvanları saldırıları.
Öncelikle sokaklar hayvan doğurmaz, bunu hepimiz biliyoruz. Peki, nereden çıkıyor bu sokak köpeklerinin gün be gün artan çokluğu? İşte bunun sebebiyse, maalesef pek çok konuda olduğu gibi, yine biz insanlardan kaynaklanıyor. Örneğin, bir kedi ya da köpek sahiplenmek isteyen bir aile, zaman içinde ailelerine aldıkları o minik yavru dostun, aslında önemli bir sorumluluk gerektirdiğinin bilincine ayınca, bırakıveriyor sokağa… Ailenizden birini, sorumluluk gerektirdiği için sokaklara terk ettiğinizi düşünebiliyor musunuz?
O artık yaşlandı, hastalandı, çok masraflı olmaya başladı gibi ipe sapa gelmez bahanelerle aile fertlerinizden birini dahi sokağa bırakabilir miydiniz? Genel itibariyle bu sorumun yanıtının hayır olacağını biliyorum. Öyleyse, sahiplenilen can dostlarımız nasıl sokağa terk edilebiliyor sizce?
İki ayrı durum ve olaydan da bahsetmek istiyorum tam da bu noktada… İlki, Konya’da yaşanan, bir lise öğrencisi kızımızın okula giderken sokak köpekleri tarafından saldırıya uğramış olması. İkincisi de Kırklareli’nde 2 aylık sahipli bir yavru köpeğin, 20 dakika boyunca işkenceye maruz bırakılarak öldürülmesi… Hayvan katili, serbest olarak toplumda varlığını sürdürüyor. Şimdi, bu iki ayrı olayı ayrı ayrı ele aldığımızda, ilkinde istem dışı da olsa sanki suçlu ya da sorumlu köpekmiş gibi, lise öğrencisine saldıran köpeklere kızılabiliyor (!) İkinci olaydaysa, bir köpeğe nasıl vahşice işkence edilebilir diye insan(!)’a kızıyoruz değil mi?
Olaylara göre bakışlar ya da düşünceler ister istemez değişiklik gösterebilir, bu noktada hemfikiriz. Ancak okula giderken sokaktan geçmek zorunda olan kızımıza saldıran köpekler, o saldırganlığa nasıl eriştiler dersiniz? Bana göre; en başta sokağa terk edildikleri için, aç bırakıldıkları için, sokaktaki diğer köpeklerle çeteleşme iç güdüsünde olup kendi faunalarını kurup diğer canlılara karşı da tehdit halini aldılar.
Bu noktada birkaç naçizane öneri sunmak istiyorum. Öncelikle ailelerine bir hayvan dostu dahil etmek isteyenler, o sorumluluğa ve bilince sahip değilse lütfen en baştan evlerine getirmesinler!Ailelerine aldıktan sonraysa, özellikle çocuk parklarının etrafında ve dışarıda herhangi bir alanda ağızlıksız dolaştırma hakkını kendilerine reva görmesinler! Diğer yandan, sokaklardaki köpek fazlalığının kontrol altına alınabilmesi için ise; aşılama, kısırlaştırma ve bulundukları yerde bırakma yöntemlerinin de uygulamaya konulması, son derece elzem bir öneme sahiptir! Barınaklara gelince, kızmayın ama ben barınakların hapislerden farkı olmadığını düşünüyorum. Çünkü bir Pitbull cinsi köpekle, Golden cinsi köpeğin aynı barınakta yer almak zorunda bırakılması, “ana kuzusu” diye tabir ettiğimiz çocuklarla, “feleğin çemberinden geçmiş” olarak tabir ettiğimiz, teşbihte hata olmaz, bireylerin bir arada bırakılması gibi bir duruma da sebep olunmuş oluyor. Ayrıca, barınaklarda kalan köpeklerin psikolojik sorunlara daha açık hale geliyor olması da benim barınaklara karşı olan düşüncelerimi destekler nitelikte.
Diğer yazımda da değinmeye çalıştığım gibi, sorunları görmezden gelmeye çalışmak, o sorunun varlığından hiçbir şey eksiltip değiştirmeyecektir. O yüzden çözüm var mı yok mu hep birlikte tartışalım istedim. Peki, sizce çözümsüz mü, ne dersiniz?