Değerli okurlarım, bu hafta aslında dile gelmesi gereken pek çok konu olduğu hepimiz tarafından malûm… Hangi birinden başlayıp hangi biri için karşılıklı çözümler bulmaya çalışalım inanın kestirmesi bir hayli zor... Gündemimiz her zamanki gibi biraz yoğun! Ancak öyle bir konudan bahsetmek istiyorum ki henüz duymayanlarınız varsa hepsinin tamamen gerçek olduğunu en baştan belirteyim.
İzleyenleriniz vardır. Müge Anlı’nın programında karşılaştığımız ve hepimizi bir kez daha yanı başımızda neler oluyor da haberimiz olmuyor diye utandırıp düşündüren bir olay… Ben, gün içinde programı izlemeye vakit bulamasam da geceleri tekrar bölümleri vakit buldukça izlemeye çalışıyorum ki kitaplarım konusunda da destek sağlamış oluyor. Biz yazan insanlar, biraz meraklı oluyoruz, bu tip olayların insanlar üzerinde ne gibi etkiler bıraktığı ve toplumu da ne oranda etkilediği konusunda gözlemler yapma adına. Şimdi sözü daha fazla uzatmadan, programda gördüğüm bir annenin tutumundan bahsetmek istiyorum müsadenizle...
Bir anne düşünün ki kendi öz kızı da içinde olan ve yanında yaşayan, biri engelli üç kızına da sırf ölüm korkusu sebebiyle 14 yaşlarından itibaren kocası tarafından tecavüz edilmelerine göz yuman… Bir anne düşünün ki ölüm korkusu, evlat sevgisinin önüne geçebilecek kadar baskın olan…
Ben kitaplarımda da köşemizde de zaman zaman istismar konusundan bahsetmeden edemem bilirsiniz. O yüzden bu konudan bahsetmeden haftayı noktalamak istemedim.
Konumuza tekrar dönecek olursak biri engelli üç kız çocuğu üvey babaları tarafından dayakla, işkenceyle, korkutulmayla ve video kayıtları altına alınarak senelerce istismara uğruyor. Kız çocuklarından biri 18, diğeri de 24 yaşında.Bir yolunu bulmaya çalışıp evden kaçtıktan sonraysa, kızlara babalık yaptığını iddia eden sözde babanın Müge Anlı’ya kayıp başvurusu yapmasıyla birlikte de her şey ortaya çıkmış oluyor. Video görüntülerinin ortaya çıktığını fark eden baba(!) evinde kıskıvrak yakalanarak ait olduğu yere götürülüyor, emniyet güçlerimiz tarafından.
Ardından anne görünümlü kadın ve engelli olduğu için sözde babasının kendine yaklaşımlarını aşk zanneden üçüncü kızla birlikte…
Şimdi açık konuşalım, ölümden korkmak hemen her insanın içgüdüsel bir davranışıdır. Ancak söz konusu olan çocuk istismarı ise, hangimiz ölümden korkarız ki böyle bir durumda? Büyük çoğunluğumuz için, mevzu bahis olan çocuklarsa, o noktada ne ölüm korkusu kalır ne de herhangi bir başka korku bana göre…
Duyduğumdan beri inanın aklım almıyor! Bir anneden ziyade, bir insan… Sırf ölümle korkutulduğu için nasıl olur da evladım dediği çocuklarına tecavüz ve işkence edilmesine göz yumabilir? Bu noktada yalnızca kadına yüklenmek de değil amacım. Sapık zihniyetler konusundaki düşüncelerimiz zaten ortak. Ancak ve ancak bir anne… Bir kadın… Bir insan…
Kız çocuklarının yaşatılan istismardan kurtarılmasıyla ve devlet himayesine alınmalarıyla istismar konusu kapatılmış oldu elbette. İsimlerini özellikle yazmamaya itina ettiğim kızlarımız için de sizce kapandı mı? Kapanabilir mi? Dünyalar serilse önlerine, toplumca defalarca özür dilesek, seslerini zamanında duyamadığımız için, o zaman kapanabilir mi? Bana sorarsanız belki kapanamayacak ama bir şekilde kabuk bağlayacak ve hayat da her olumsuz şeyden sonra olduğu gibi, her şeye rağmen akmaya devam edecek… Etmeli de! Bizlerse, çevremize tüm duyu organlarımızla birlikte bakacağız, etrafımızda duymadığımız, yardım elimizi uzatamadığımız çocuklarımızın bundan sonraki yaşamları kirli zihniyetler tarafından istila edilmesin diye…