Kıymetli okurlarım, bu haftaki köşemde sizlerle bambaşka bir konuya değinmek istedim. Ağdalanmamış kirli siyasetten, kıskançlık havuzunda yüzen insanlardan hatta nice karanlıklardan uzaklaşmak istedim.
Victor Hugo’nun kaleme aldığı “Sefiller” romanı… 19. yüzyılın en büyük eserlerinden birisi olan “Sefiller” romanına değinmek istedim. Edebiyat daima ruhumuzun ilacı olmuştur… Köşemde yazımı okuyan değerli okurlarım; buram buram edebiyat ile yenilenmek adeta yeniden doğmak mümkün.
Geçtiğimiz haftalarda memurluk sınavına giren memur adaylarımıza sınavın “güncel sorular” kısmında 19. yüzyılda kaleme alınan “Sefiller” romanının başkahramanı sorulmuştu. Soruda, roman ve kahraman eşleştirmesi verilmiş ve yanlış eşleştirme olarak; “Sefiller” romanı doğru şık olarak kabul edilmiştir.
“Jean Voljean”ın başkahraman olduğu, “Sefiller” romanı Victor Hugo tarafından kaleme alınmıştır. Lise dönemimdeyken oldukça hızlı bir şekilde okuduğum roman, hayatımın her döneminde de bana etkisini yaşatmıştır. Doğrusu, dünya klasiği ya da başucu niteliğinde bir roman… Roman okumaktan sıkılan okuyucularıma tavsiyem, filmini de izleyebilecekleri yönünde.
“On dört yaşımdayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığımda beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur.”
Yukarıdaki cümle, romanda beni etkileyen çok önemli bir söz niteliğinde… Hayatın adaletini sorgulayacağımız satırlar… Çalınan bir dilim ekmeği, ömrünün en güzel dönemini “kürek mahkûmluğu” yaparak ödeyen bir adam… Ne acı değil mi? Bunun yanı sıra; gayrimeşru olarak dünyaya gelen küçük bir kızla, başrolün hayatlarının birleşme anları… Kızına bakabilmek için saçlarını hatta dişlerini dahi satan bekâr annenin fedakârlığı…
İlk satırlardan son satırlara kadar tek solukta herkesin okuyabileceği bir roman kıymetli okurlarım…
Bizi, biz yapan değerlerimizi, vicdanımızı hatta tüm duygularımızı yeniden sorgulayacağımız bir roman.
Sözlerimi yine romandan alıntı yaparak bitirmek istiyorum müsaadenizle:
“Her biri yaşlılığın dört köşesi olan düşkünlüğün, tükenmişliğin, yıkımın ve kederin izlerini taşıyorlardı.”
Konuyu sınavdan açıp nereye getirdin diyecek olanlara elbette bir açıklamam var, kıymetli okurlarım… Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen memuriyet sınavı ve sınavda tam da bahsettiğim romanla ilgili sorulan çift cevaplı sorular tam olarak romanın içeriğini anımsatmış oldu. Sanki romandan alıntıladığım bu sözler, sınava giren memur adaylarına ithafen yazılmış gibi değil mi sizce de? Okumak, emek vermek ve tükenmişliği yaşamak bir bakıma… Yıkımın, kederin izleriyle tekrar tekrar şansını denemek… Burası da bir o kadar ne acı değil mi?
Unutmayalım ki bizler daima küllerinden doğan bir millet olduk… Tükenmişliği kabul etmek bizlere yakışmaz! Daima ileriye bakmalıyız okurlarım, daima daha çok ve sıkılmadan okuyalım ki bugünü ve kendimizi 19. yüzyılda kaleme alınmış roman sayfalarında bulmayalım!
Değerli okurlarım, sevgiyle kalın ve hoş kalın…