Değerli okurlarım, son haftalarda nelerle karşılaştığımız hepimiz tarafından malûm… İki genç kız, sadece 19 yaşında… Ve sadece arkadaşlarıyla buluşmak için bir sokaktan geçen bir başka genç kız…
Söze nereden başlayacağımı ya da neler söyleyebileceğimi inanın kestiremiyorum. Çünkü dili yok ki bazı isyanların ya da isyanlara sebep olabilen şu yaşadığımız ve hâlâ 2024 yılında dahi maruz kaldığımız haksızlıkların… Bir yandan da söyleyecek o kadar çok şey var ki… Surlarda katledilen kızımız ve aynı gün, aynı cani tarafından katledilen bir başka kızımız… Ayşenur ve İkbal… Emniyet görevlilerince incelenen bu acı olay hakkında söylenebilecek tek şey, uyuşturucu batağına düşmüş gençlerin ve o duruma gelene kadar aileleri tarafından görmezden gelinen durumların, nasıl bir yaşam katline sebep olabileceğinin de göz ardı edilmesidir. Anne babaların bilhassa dikkat etmesi gereken şey, çocuklarının o bilgisayarlar ya da telefonların başında saatlerce kendi dünyalarında zaman harcayan çocuklarının, nasıl bataklıklara çekildiğinin çok geç olmadan fark edilmesidir…
Ayşenur ve İkbal kızlarımızın ailelerine baş sağlığı dileklerimi sunarken, bir yandan da özellikle ergenlik dönemlerinde olan gençlerin ebeveynlerine seslenmek istiyorum müsaadenizle. Lütfen ama lütfen, çocuğum kendi dünyasında yaşamayı seviyor, yalnızlığı seviyor ya da onun huyu böyle gibi esas görülmesi gereken gelişim pürüzlerini lütfen görmezden gelmeyin. Sizin o, sakin sakin odasında bilgisayarında sandığınız çocuklarınızın çoğu maalesef ki öyle oluşumlarda bulabiliyorlar ki kendilerini, zaman kaybedilmeden dikkat edilmesini canı gönülden belirtmek istiyorum.
Sürekli bilgisayarında ya da telefonunda zaman geçiren yetişkinler dahi olumsuz pek çok ögeden etkilenebilirken, gençleri ya da çocukları siz düşünün… Surlardaki cinayeti işleyen kişi, kendi de intihar ettiği için bu konunun detaylarını sorgulamak emniyet güçlerinin yanı sıra tüm toplumumuzun da görevi bana göre. Ayşenur ve İkbal, her zaman 19 yaşında kalacak kızlarımızdan biri oldular maalesef.
Peki, yalnızca sokaktan geçerken iki erkek görünümlünün(!) tacizine uğrayan kızımız için neler söylenebilir sizce? Bir sebepten dışarı çıkıyoruz, her erkek gibi, her kadın gibi, her insan gibi… Ancak neyle karşılaşacağımızı bilmeden çıktığımız bir yolculuk mu olmalı, bu dışarı çıkma sonuçlarımız? Kadınlarla bir arada yaşamayı henüz öğrenememiş olan birtakım sapık zihniyetler sokaklarda kol gezerken, biz kadınlar evlere kapanıp en gerekli ihtiyaçlarımızdan biri olan insan gibi yaşama ihtiyacımızı dahi gerçekleştiremeyecek miyiz dersiniz? Sadece arkadaşlarıyla buluşamaz mı bir kadın? İşinden evine dönemez mi bir kadın? Okuluna dahi tacize uğrama korkusu olmadan sözüm ona özgürce gidip gelemez mi bir kadın? Yahu dışarı çıkamaz mı bir kadın?
Minibüste tek kalmaktan kork! Sokakta yalnız yürümekten kork! Doğurduğun çocuklardan kork! Komşulardan kork! Kapını kilitle, eteğinin boyunu uzat, saçını dikkat çeken renklere boyama, tayt giyme, türban giyme, feraceni renkli seçme hele mini etek mini şort sakın ha sakın onları da giyeyim deme(!) Tüm bu sözlerim elbette birer ironi!
Kusura bakmasın sapık zihniyetli hiçbir erkek ki biz kadınlar, sürekli yaymaya çalışıldığı gibi, kolay kolay korkan varlıklar değiliz! Anlatamadık galiba kız kardeşlerim, o yüzden bir kez daha vurgulayalım mı bizlerle bir arada yaşamayı öğrenemeyen, taciz ve tecavüzü erkeklikle(!) bağdaştıran zihniyetler için ne dersiniz?
“Biz kadınlar; ruhu savaşçı, görünüşü zarif insanlarız. Savaşçı yanımızla karşılaşmak istemiyorsanız zorla da olsa, zor da olsa saygı duymak zorundasınız sayın baylar! Kadından geldiğinizi, yaşama bizim aracılık ettiğimizi unuttuğunuz noktada zarafetle hatırlatmaktan da memnuniyet duyarız! Zira eksikliğinizi tamamlayan varlıklarız. /Safiye Yılmazer Uruk”
Nitekim korkup sinmek değil, aksine üstüne gitmekle yoğrulmuşuz biz kadınlar… O yüzden gururla tekrar ediyorum ki kadınız, en çok da insan! Sevgiyle kalın değerli okurlarım.